Din binlerce yıldır insanları etkisi altına alan, onların yaşamlarını etkileyen ve gerek ahlaki gerekse toplumsal düzenin kurallarını belirleyen çok önemli bir olgudur. Bir toplumu bu kadar derinden etkileyen bir olguya karşı edebiyatın kayıtsız kalması mümkün olmayacaktır çünkü edebiyatın toplum yaşamını adeta bir ayna gibi yansıttığını söylemiştik. Dinlerin toplum üzerindeki etkileri aynı ölçüde edebi eserlere de yansımaktadır.
Mesela İslamiyet öncesine baktığımız zaman edebiyat-din ilişkisinin çok güçlü olduğunu görebiliyoruz. Öncelikle o dönemde şairlerin büyük bir kısmının şamanlardan yani din adamlarından oluştuğunu görüyoruz. Şamanlar dini törenlerde toplanan halka çeşitli konulardan şiirler okurlardı. O dönemde dinin edebiyat üzerindeki etkisine “Uygur Metinleri” üzerinden de örnek verebiliriz. Bildiğiniz gibi Uygur Metinleri çok büyük bir oranda dini kitaplardan oluşuyordu.
Özellikle Divan Edebiyatı ve Tasavvuf Edebiyatı‘nın temelinde dini olgular yatmaktadır. Bu edebiyatları İslamiyet ve onun felsefesinden ayrı değerlendirmemiz mümkün değildir. Sanatçılar gerek dini konular hakkında bilgi vermek gerekse Allah’a ve Hz.Muhammed’e olan sevgilerini dile getirmek için edebiyatı bir araç olarak kullanmışlardır. Örneğin Fuzuli, Su Kasidesi adlı eserinde Peygamberimizi övmüş ve ona olan sevgisini çok güzel bir şekilde dile getirmiştir.
Edebiyat-din ilişkisini sadece edebi eserlerde işlenen konular olarak değerlendirmemeliyiz. Konu olarak eserlerde işlenen din aynı zamanda edebiyata yön vermiş, birçok yeni tür yaratmıştır. Mesela Hz.Peygamberimizin hayatını anlatan “Siyer” kitapları, dini konuları içeren “ilahi” şiir türü ve mevlid bu türler içinde aklımıza hemen gelenlerdir.